Allah Resulünün ümmeti için korktuğu en büyük fitne olan dünya malına tamah etme günlerini yaşıyoruz adeta.

Kimi insanların iyice yoksullaştığı bir zeminde, parayla para kazanmanın envaı çeşit yollarını deniyor bazılarımız.

Hiçbir yatırım ve üretime dayanmayan, risk almadan tamamen para tahviline dayalı konformist bir düzen!

Peki hocam, paramın değerini nasıl koruyacağım? Diyenleri duyar gibiyim.

Bendeniz burada yatırım çeşitliliğinden bahseden ekonomi derslerine dayalı bir yazı yazmıyorum.

Ancak Hz. Peygamberin ümmeti için ahir zaman fitnesi olan dünyevileşme tehlikesine dikkat çekmek istiyorum.

Şunu hemen belirtelim ki dünya malı insan için fitne değildir. Fitne olan dünya malına tamah etmek, onu elde etmek için helal haram kaygısı taşımamaktır.

Elbette insanoğlunun yapısında dünya ve nimetlerine karşı bir ilgi bulunur. Yarattığı kullarının doğasındaki bu gerçeği Allah Teala Yüce Kitabında belirtmiştir. (İnsan/ 27)

Yine bu gerçeği Efendimiz (as) şu veciz sözüyle tasvir eder; “İnsanoğlunun bir ova / vadi dolusu altını olsa, bir ovayı / vadiyi daha ister. İnsanoğlunun karnını topraktan başka bir şey doyurmaz. Ve Allah tövbe edenlerin tövbesini kabul eder.” (Müslim, Zekât, 117)

Konuyla ilgili ünlü hikayeci Tolstoy’un meşhur “İnsan Ne İle Yaşar” öyküsünde anlattığı bir hikaye oldukça dikkat çekicidir:

“Her şeyin daha fazlasını isteyen hiçbir şeye sahip olamaz’’ sözünün kullanıldığı bir hikâyedir.

“Köylü bir adam olan Pahom, elindeki tüm para ile arazi alır. Arazisi genişledikçe hırsları da büyüyen Pahom, bir gün az para ile daha fazla arazi alabilecek bir yer olduğunu öğrenir. Pahom oraya doğru yola çıkar ancak, toprak sahiplerinin bir şartı vardır. Toprak sahipleri ona bir şartla toprak vereceklerini, o da tarlalarında belli bir işaret koyup, güneş batana kadar ne ölçüde yürürse, yürüdüğü kadar toprak alabileceğini söylerler. Pahom adamın dediğine uyarak öğle zamanı yürüyüşe çıkmaya başlar. Sıcaktan dolayı kendinden geçer, fakat hırsı yüzünden kendini zorlar. Daha fazla toprak almak için kendini hırpalayan Pahom sonunda ölür.” (https://kitapdiyari.com.tr/hikayeler/insan-ne-ile-yasar/)

Hakîm b. Hizâm (ra) şöyle anlatıyor: “Resûlullah’tan (sav) (Huneyn ganimetlerinden) istedim, o da bana verdi. Sonra yine istedim ve yine bana verdi. Sonra tekrar istedim ve o bu defa da bana verdi. Sonra şöyle buyurdu: ‘Ey Hakîm! Bu dünya malı göz alıcı ve tatlıdır. Kim bu mala engin bir gönülle ve göz dikmeksizin sahip olursa kendisi için malı bereketlenir. Ama kim de hırs ve tamahla dolu bir kalple bu malı arzularsa tıpkı doymak bilmeyen obur bir kimse gibi onun için malın bereketi kaçar. Veren el, alan elden üstündür.” (Buhârî, Zekât, 50)

Kıssadan hisse değerli dostlar; Yunus’un “Mal sahibi mülk sahibi/ Hani bunun ilk sahibi/ Mal da yalan mülk de yalan/ Var biraz da sen oyalan” dediği dünya hayatını yaşıyoruz.

Oysa biz, “Doğrusu senin için ahiret (hayatı) dünyadan daha hayırlıdır” (Duhâ/4) ilahi fermanına iman edip dünyasını mamur ederken ahiretini de riske sokmayan kullardan olacaktık.

İnsanlığın gören gözü, işiten kulağı, akleden kalbi, veren eli, iyiliği emreden kötülüğü nehyeden hak savunucuları adil kullar olacaktık.

Fani olan dünya için az da olsa helalinden kazanırken asıl yurdumuz olan ahirete yatırımı da deruhte eden bilinçli müminler olacaktık.

Üstad’ın "Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahman'a teslim eyledim, gayr istemem.” ifadesinde mâkes bulan beka yolunun yolcularından olacaktık.

Hz. Ali’nin ifadesiyle, “Dünya! Seni boşadım, hem de talak-ı selase ile, bu boşanmanın dönüşü yoktur. Ey Dünya! Benden uzak dur! Dünya! Allah'a andolsun ki sana, beni hor ve zebun edesin diye uymam ve teslim olmam!” dünyaya mesafe koyanlardan olacaktık.

Şairin dizeleriyle konuşursak, “Aldanma dünyanın velvelesine/ Hepsi boş heves bir gün öğrenirsin/ Kimi hakka koşar kimi tersine/ Her nefesin hesabı var görürsün.” Dediği güne doğru hızla koşuyoruz.

Ahiretin tarlası olan dünyaya bir şeyler ekiyoruz. Biliyor ve inanıyoruz ki burada ne ekersek yarın onu biçeceğiz.

Bu dünyada bile arpa ekenin tarlasında buğdayı görüp de biçtiği ham hayal iken; insanlık onuruna yakışmayan bir hayat sürenin öbür tarafta ödüle dayalı kaliteli bir hayatla karşılaşmasını beklemek safdillik olur herhalde.

Allah rızasına uygun kullarının menfaatine ve toplumun ıslahına yönelik kaliteli bir hayat yaşayanların yeri ve mükafatı ise bellidir; “Kim Allah'a güzel bir ödünç verecek olursa, Allah da onun karşılığını kat kat verir ve ayrıca onun çok değerli bir mükâfatı da vardır.” (Hadid/11)

Âşık Dervişin meşhur dizelerinde dediği gibi; “Sen Allah’ı seversen Allah seni sevmez mi? Emrince hizmet etsen Hak ecrini vermez mi? Sen Rıza kapısında aman Allah’ım desen/ O âlemler sultanı Lebbeyk kulum demez mi?

Ne dersiniz?