Ağustos ayının tarihimiz açısından ayrı bir yeri ve değeri vardır.

Anadolu’nun kapılarını Müslüman Türklere açan Sultan Alparslan komutasındaki 1071 Malazgirt Zaferi bunların başında gelir.

Daha önceleri Diyar-ı Rum olarak bilinen bu coğrafya, mücahit alperenler ve ağzı dualı himmet erleri ve erenleriyle birlikte mazlum milletimize mesken tutulmaya başlanmıştır.

“Bin kere mazlum olsan da bir kere zalim olmaya kalkışma!” düsturuyla yetişen bu insanlar, asla yerli halka ilişmemiş, onları inancıyla ve mabetleriyle baş başa bırakmıştır.

Bu hoşgörülü yaklaşım Hıristiyan ahalinin de dikkatini çekmiş olmalı ki, dört asır sonra Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi esnasında, “Bizans külahı görmektense Osmanlı sarığını tercih ederim” sözünü söyletebilmiştir.

Annelerin “Oğul git hele; ya gazi ol, ya şehit” telkinleriyle cenge çıkan yiğitler, bugün yedi düvelin gözü üstünde olan şu güzel Anadolu topraklarını bize miras bırakmışlardır.

Onlarca yıl süren Haçlı seferlerinden netice alamayan hainler, türlü entrikalarla Anadolu’yu parçalamaya çabalamışlar ancak başaramamışlardır.

Bu hain planların en sonuncularından biri de 1. Dünya Savaşı sonunda müttefik devletlerin Anadolu’yu işgal planlarıdır.

Bu hain planların devreye girdiği yine böyle bir ayda, 30 Ağustos 1922’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün komutasındaki kahraman Türk askeri Yunan ordusunu kesin bir zaferle mağlup etmiştir.

“Su uyur düşman uyumaz” diyen atalarımız boşuna dememişler; yıllarca süren hain planlar ve entrikaların finalinde 15 Temmuz hain darbe teşebbüsü gerçekleştirilebilmiştir.

Devlet riyasetinin basireti ve sağduyulu halkın aklıselimiyle çok şükür bu hain plan da boşa çıkartılmış ve ülkemiz uçurumun eşiğinden dönmüştür.

Bu ay, aynı zamanda hicri yılbaşına tekabül eden, içerisinde pek çok menkıbevi olayın yaşandığı Muharrem ayıdır.

Bu olaylardan hiç şüphesiz en karanlık ve vicdanları yaralayıcı olanı, KerbelaVak’asıdır.

Sevgili Peygamberimizin gözbebeği Hz. Hüseyin Efendimizin riyasetindekiEhl-i Beyt’e yapılan zalimce kahpelikleri yazmak bu satırlara sığmaz.

Gönüllerimizi dağlayan,gözlerimizi yaşartan, kalplerimizi ürperten bu meşum olayı hatırlatarak tekrar yürekleri kanatmak istemem.

Ne var ki, birilerin yaptığı gibi böylesine zalimane ve insanlık dışı bir hadiseyi de görmezlikten gelerek (gerekçesi her ne olursa) yokmuş gibi davranmak da dürüstlüğe ve insanlığa sığmaz.

Bize düşen elbette, böyle hainliklerin tekerrür etmemesi adına ibret alıp ders çıkarmaktır.

Yine, zulüm kimden gelirse gelsin mazlumun yanında zalimin karşısında olmaktır.

Şehitler Serdarı İmam Hüseyin’in dediği gibi, “Zillet içinde yaşamaktansa, gerektiğinde izzetli bir ölümü tercih edebilmektir.”

Bu bilinç ve ruha sahip olamadığımız müddetçe, “Her gün aşura, her yer Kerbela” olabilecektir.

İşteOrtadoğu’nun hali; işte Afrika; işte Orta Asya’da yaşananlar; işte Balkanlarda son yıllarda yaşananlar…

Tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.

Selam ve dua ile…